11 Mart 2011 Cuma

KUANTUAMALA (orda var olan uzak bir köy)


Kendimi bildim bileli şöyle bir inanışım vardır;
"Bir şeyi aklına getirip iyice düşünürsen o şey olmaz"
Yola mı çıkıyorum, hemen kaza yaptığımızı aklıma getirmem lazım. Yarın sınav mı var, sabah kalkamayıp geç kalacağımı aklıma getirmeliyim. Evde annemin günü mü var, eve gittiğimde yaş pastanın bittiğini düşünmeliyim (herkes orta halli, tevazu sahibi, gösterişsiz yiyecekleri över ama onlar dururken yaş pastanın yerinde yeller eser)..

Neyse efendim bu kuantum düşünce modası çıkana kadar ben bu düşünce şeklimle gayet mutlu mesut yaşıyorken, son bir kaç yıldır "acaba ben hayatımı mı mahvettim yoksa" diye düşünmeye başladım.Bir kaç popüler kitap ta okudum aslında konuyla ilgili. Fizikte bahsedilen kuantum olayına çok önceleri aşina idim. Hatta zamanında (bir dk. nasıl yazıldığına bakıyorum gugıldan (gugılın bunu mu demek istediniz olayı ne güzel bir şey mesela ben şimdi "şödinger" yazdım o doğrusunu çıkarıp gösterdi)) Schrödinger'in Kedisini evimizin olası sevimli tekiri kadar benimsemişliğimiz vardır.Artık bilmeyen kalmamıştır ama madem açtık bi toparlamak lazım. Kedimiz bir kutunun içinde radyoaktif bir maddenin bozunması sonucu tetiklenecek olan bir tür silahla beraberdir.Böyle bir durumda kutuyu açıp bakana kadar kedinin ölü mü yoksa diri mi olduğunu sorduğumuzda kuantum fizikçileri "her ikisi de doğru" şeklinde yanıt verirler. Yani kedi hem ölüdür hem de diri.Ta ki biri(gözlemci) kutuyu açıp baktığında olası sonuçlardan yalnızca birini görene kadar.
Bu deneyin amacı atom altı dünyada olan biteni makro ölçekte gözle görülür şekilde anlatabilmeye çalışmaktır.
Benim bu konudan bahsetme sebebim ise; gözlemcinin (kutuyu açarak zavallı kedinin cesedini bulan) bahsedilen olasılığın gerçekleşmesine olan katkısı. Yani kısaca "gözlemlediğimiz her şeyi değiştirmiş oluyoruz". Ve bu düşünceden yola çıkarak, kuantum düşünce yönteminde, zihnimiz düşünceler üreterek olası sonuçların gerçekleşmesini sağlıyor. Ne düşünüyorsak onu yaşıyoruz bir anlamda.
Düşüncemizin olumlu ya da olumsuzluğu değil sözkonusu olan burada.
Mesela; yola çıkacakken kaza yaptığımızı düşünmekle, kaza yapmadan gideceğimizi düşünmek arasında pek fark yok. Önemli olan olaydaki olasılıklardan her ikisinde de bulunan "kaza" kelimesini zihnimizden geçirmek.

Peki ama ben yıllarca bu durumun tersini yaşadım ve gayet mutluydum. Yani eğer derseniz "sen ne bileceksin belki daha mutlu olacaktın(buradaki mutluluk sözcüğü sadece pozitif bir yargıyı tanımlamak için kullanılmıştır, onun yerine kendi önem listenizdeki herhangi bir şeyi koymanız mümkün(başarılı,zengin,sağlıklı...vs))"
işte o zaman işler karışıyor. Şöyle;
Herhangi bir durumun daha iyi ya da daha kötü olup olmadığını herhangi bir yöntemle ve sahip olduğumuz bu bilinç zeminiyle test etmemiz mümkün mü?
"Şunu yaptım bak zengin oldum" gibi belirli bir mesnete dayandıramayacağımız, subjektif bir olgunun bir sebep-sonuç ilişkisinden peydahlandığını kabullenmek akıllıca geliyor mu?
Ben şimdi üniversiteyi kazanamayacağımı düşündüüüm.. düşündüm? ve gerçekten de kazanamadım (-yaaa işte, - e dur bi sonunu dinle). Burada olan şey aslında tam anlamıyla şöyle cereyan ediyor;
Ders çalışma fikrinin bile deprem enkazında kalmışçasına ağırlıklar bindirdiği bünyemin sahip olduğu zihnim gayet iyi biliyor ki bu şekilde devam ederek istediğim bir bölümü kazanmam mümkün değil.. E doğal olarak içinde bulunduğum duruma, bir kenara bırakma ihtimalim olmayan kendi zihnim bu yorumu yapıyor. Düşündüğüm için kazanamıyor değilim, kazanamayacağımı bildiğimden düşünüyorum..

ÇIKAN BİLETLERİN BİLİNİYOR OLMASI..

Biri çıkıp şöyle bir şey iddia edebiliyor; "Arabamla yaklaştığım otoparkta boş yer olduğunu düşünüyor, hatta o boş yeri gözümde canlandırıyorum, yer bulmanın çok küçük ihtimal olduğu bu parka her yanaştığımda boş yer beni bekliyor oluyor"
Bildiğiniz gibi Murphy kanunları denen şey de olumsuz yargıların ve olayların geçerliliğini anlatır. "Bir şey ters gitmeye müsait ise ters gider" der bu kanun.. Her iki teoride de olayın aslı çıkan biletlerin bilinmesidir.. Bir piyangoda binlerce çıkmayan bilet vardır ama sadece bir tanesi (piyangonun vurduğu bilet) bilinir. Yani o adam o otoparka belki yüz kere gitmiş 85'inde yer bulamamış ve bu durumun normalliği karşısında hemen unutuvermiştir. Fakat yer bulduğu o an o kadar ilginç bir deneyim yaşamıştır ki, bunun unutulacak bir tarafı yoktur ve derhal kayıtlara geçer. Gerçekleşmemiş olasılıklar çöpe, gerçekleşenler cebe.

5 Temmuz 2010 Pazartesi

Hala kuşlar var, hala ağaçlar var!





Empati adlı kitabın bir bölümünde Alman filozof Schopenhauer'in aşağıdaki gibi laflar ettiği yazıyordu. Bu bağlamda bakınca tüm sıkıntılarımızın istekleri hiç bitmeyecek olan kendi irademizin bir ürünü olduğunu düşünebiliriz. Şöyle buyurmuş filozof;

Tüm sıkıntı ve üzüntülerin kaynağında iradenin arzuları vardır. Çünkü tatmin edilmemiş bir arzu bizi özlemle dolu olarak bırakır, tatmin edilen bir arzunun yerini bir yenisi alıncaya kadar da can sıkıntısı yaşarız.


Aslında bu düşünceyi anlayıp özümsemek zor değil fakat devamında söyledikleri için birazcık kafa yormak gerek. Şöyle devam ediyor;

İradenin egemenliğinden kurtulmanın tek yolu, estetik beğeniye layık bir nesnenin üzerinde derinlemesine yoğunlaşmaktır. O tür nesneler kendi benliğimizi içlerinde kaybedeceğimiz, kişiliğimizi unutacağımız ve nesnenin aynası haline dönüşeceğimiz özel bir algısal bilinç halini tetikler.


Bu ikinci paragrafa ilk ve yanlış olduğunu düşündüğüm bakış açım sanatsal ve üretilmiş bir üründen bahsediyor olma ihtimaline meyletmem oldu. Yani bir nevi modernizmin bize pompaladığı ürünlerin etrafında dönen estetiklik olgusu.Bu estetiği görmenin yolu modernizmle iç içe olmaktır diye düşündüm.Hatta okuyunca "cahil mutluluğu" diye bir şey var diye geçirdim içimden itiraz edercesine. Sonra ne kadar yanıldığımı aslında hayatım boyunca kendimin de defaatle tercüme ettiğim şekilde, zaten en çok "cahil mutluluğu"nu yaşayan insanlarda görme ihtimalimizin olduğu bir şeyden bahsettiğini anladım. Burada anlatılan yetiştirdiği buğday başaklarına yoğunlaşmış bir köylünün yaşadığı şey olmasındı? Ya da yağmurun yağışını seyretmeye başladığımızda içimize yerleşen ama biraz özümseyince kaybolan şey olabilir miydi? Ya da alışıncaya kadar, müthiş bir manzaraya baktığımız ilk anlarda hissettiklerimiz? Ya da bir bebeğe baktığımız, kokusunu aldığımız ilk anlar? Ve daha da genişleterek, tüm bu duyguları bir anlığına da olsa bize yaşatmayı başardıkları için özel olabilen sanatçıların yapıtları bize bu duyguyu veren şeydi belki de.

Yaşamanın sırları (yaşamın değil:) diye bir kitap yazacak olsam, sanırım yukarıda bahsedilen düşünceyi yazardım uzun uzun. Ve insanın ya yoğunlaşabileceği estetik nesnelerin (görüntülerin) fazlaca olma ihtimalini artırmak için çabalaması gerektiğine, ya da o nesne (ya da görüntüye) baktığı ilk anda hissettiği duyguların süresini uzatmanın yolunu bulmaya çalışması gerektiğine ikna etmeye çalışırdım. Buğday ya da domates yetiştiremeyecek olanlara medidatif yöntemler önerir ama en çok şu anlatılanları gerçek manada özümseyebildiğinden emin olmak isterdim.
Yani farkındalık olmadan olmayacak, ama hap gibi "dur arınayım, 20 dk meditasyon yapayım" diyerek te gerçekleşmeyecek bir şey bu aslında.Daha çok sezgisel, sessizce, mükemmelliyetçilikten değilse de bunun kaygısından arınmış, sadeliği ön planda tutan, doğadaki bir çok şeyin içinde mütevazilikle bize doğru bakan herşeye yüzümüzü çevirme olgunluğuna erişmektir belki bu.Her an belki de çevremizde dönüp duran dünyaya başka bir pencerenin de açık olduğunun bilincine varmak ve ara sıra gidip o pencereden bakabilmek.Ama unutmayın ki bu yazılanları anlamak için gereken motivasyon, çakralarınızı açmaya çalıştığınız meditasyon seanslarınızdan daha üstün olmalı.Yani kolay olmadığını bilin. Kolay olmuş ise emin olun daha olmamıştır.

Dip Not Gibi: Üniversite yıllarında çok kötü bir günümde kendi kendime "hala kuşlar var, hala ağaçlar var" dediğimi hatırlıyorum :)) Çok romantik bir bünyenin, melankoli içerisinde ve safça ürettiği cümleler gibi görünen o şeylerin, gerçek hislerim ve doğru çıkış kapıları olduğunu, hayatın acımasızlığının o romantik kısmı defalarca budadığı şu an ki bünyemle daha iyi anlıyorum..

Bu Blogda Ara

My Blog List